“İste senin olsun!” evrensel bir realitedir. Ancak, mucizeleri başarmak için zihnin efendisi olmak gerekir. Karmaşık duygular ve problemli düşüncelere sahip biri mucizeyi gerçekleştiremez. Böyle birine ‘istediğin şey gerçekleşir’ demek ona iyilik değil kötülüktür. Sonuç hayal kırıklığı ve ümit kaybı olacaktır.
Yaşama dair bir takım beklentilerle yola çıkarız. Olanaklarımızla yapmak istediklerimiz bir türlü uyuşmuyorsa ve bazen çok istiyor olmamıza rağmen bir türlü bunlara ulaşamıyorsak eksik bıraktığımız bir şeyler var demektir. Eksikleri görüp anladığımızda mucize gibi görünen şeylerin bizim için nasıl da kolay olduğunu görmek mümkün olacaktır.
”İste senin olsun” evrensel realitesinin kurallarını bildiğinizde mucizeler bir bir oluşur.
“Ben neden başaramıyorum?” veya “Başarmak istiyorum” diyorsanız gelin gerçek yaşam anekdotları üzerinden bunların izini sürelim:
Her şey ilk önce bütün kaygılardan uzak saf ve kararlı bir niyetle başlar. Bunu yaptığınız an evren size gereken cevabı vermek için harekete geçecektir. Aslında hepimizi içine alan bu evrensel akış, sosyal hayatın kurulumları üzerinden bozulduğu için istediğimiz şey gerçekleşemiyor.
O yıllarda yirmili yaşlardaydım. Bir misafirlikte oradan buradan sohbet ediyorduk. Sohbetimiz içinde Ayşe teyze “Güzellik bir sivilceye, zenginlik ise bir kıvılcıma bakar!” demişti ve zihnim bu cümleye o an zum yapmıştı. Düşünceler ardı ardına sıralanıyor ve zihnimde sahneler canlanıyordu. Şunu düşünüyordum; cildim oldukça pürüzsüz, parlak ve canlı görünüyordu. Demek ki buna güvenmemeliydim. Bir sivilce yüzüme gölge düşürüp, kötü görünmeme sebep olabilirdi. Bir sivilce her şeyi mahvedebilirdi. Bunu duygu ve düşünce olarak o kadar saf ve inanarak düşündüm ki, o günden sonra yüzümün neredeyse tamamı iri, çıbanımsı sivilcelerle doldu. Her akşam, “Acaba yüzümdeki şu boşlukta da sivilce çıkar mı, ya çıkarsa?” diyerek öyle çok odaklanıyordum ki, sabah uyandığımda da bunun gerçekleştiğini görüyordum! Hayalimdeki kötü görünümlü sivilcelerin aynısını gerçeğe dönüştürüyordum. Bu durum bende sıkıntı, stres yapıyor ve üzüntümün kaynağı oluyordu. Cilt doktorlarına giderek şikâyetimi söyledim ve tedavi için destek istedim. Verdikleri kremleri sabunları düzenli olarak kullanıyor ama bir türlü sonuç alamıyordum. Beni aylar sonra görenler “ne oldu senin bu yüzüne?” diyorlardı. Yüzüm o derece kötü haldeydi. Bu ne kötü bir duyguydu. Neden böyle olmuştu ve bunu nasıl iyileştirecektim? Bu soruyu soruncaya kadar inanın bunu benim var ettiğimi düşünmemiştim. Doğru açıdan bakamadığım için doğru soruyu soramamıştım. Evren doğru soruyu sorduğum an bana cevabı vermişti. Sorumun cevabı zihnimde aynen şöyle yankılandı “Bunu sen yaptın” dedi. İşte o an kendime bunu benim yapmış olduğumu Ayşe teyzenin o konuşma anını ve sonrası yaşadıklarımın, düşüncelerimin bir sonucu olduğunu fark etmeye başladım. Kendime dedim ki, “Nasıl ki bunu sen düşüncenle var ettin, o halde çivi girdiği yerden çıkacak ve sen düşüncelerinle bu sivilceleri yok edeceksin! Pekiyi nasıl yapacağım?” diye sordum kendime. Cevap şöyleydi; yaptıklarımı yapmayıp yapmadıklarımı yaparak başlamak. Yaptıklarım neydi? Yaptıklarım yüzümün muhtelif yerlerinde sivilcenin çıkma ihtimalini düşünmekti. İşte bu ihtimali düşünme eylemini bırakmak ve yapmamaktı. Bu ve benzeri düşünceler aklıma geldiği an o düşünceleri zihnimden siliyordum. İlgimi, dikkatimi daha farklı şeylere yönelterek o düşünceden uzaklaşıyordum. Ve en önemlisi de aynaya on beş gün bakmamaya karar vermiştim. Her sabah yüzümü yıkadığımda aynaya bakmıyor, sivilce çıkma olasılığını düşünmüyordum. Düşüncelerimin odağı iyileşme üzerineydi. Ve on beş günün ardından aynaya bakmak istedim. Önce şöyle bir kaçamak bakış atıp, kaçırdım bakışlarımı. Ama aynaya o ilk göz atışta ve o kısacık anda bile yüzümdeki sivilcelerin söndüğünü ve oldukça fark edilir bir iyileşme olduğunu görmüştüm. İçim umut dolmuştu ve başardığımı hissediyordum. “Devam” dedim kendime. Ve o gün bugündür yüzümde hiç sivilce çıkmadı diyebilirim.
Gördüğünüz gibi o tarihlerde düşüncenin neler yaptığını henüz bilmesem de, evrensel bilgi iç sesim olarak bana ne yapmam gerektiğini öğretmişti.
Bunun gibi pek çok yaşamsal deneyimlerim oldu. Ve bu deneyimlerin sonucunda gördüm ki her birimiz potansiyelimiz oranında var oluyor, var ediyoruz. Yani potansiyellerimizle isteklerimiz doğru orantılıdır.
Her şeyi isteyebilirsiniz. Sınırsız davranabilirsiniz. Evrenin en derin köşelerine gitmek, keşfetmek, anlamak, hissetmek gibi birçok şey isteyebilirsiniz. Fizikî boyut üzerinden gerçekleştiremediğiniz bazı şeyleri metafizik boyutta gerçekleştirmeniz mümkündür. Eğer düşünebiliyorsak her şey mümkündür. Eğer düşünmüşsek var etmişizdir. Çünkü her düşünce bir “Ol” dur. Ancak unutmayın ki, ister fiziksel boyutta ister metafizik boyutta olsun her şey uygun olan şartlar oluştuğunda gerçeğe dönüşür. Eğer istediğiniz şey gerçeğe dönüşmüyorsa mutlak bir nedeni vardır. En önemli nedeni aklınızla duygularınızın birbirini çeliştirmesidir. Bu çelişki o düşünceyi boşa çıkarır. Tıpkı bir elektrik kablosunda elektrik akımının geçtiği hattın deformasyonu vb. nedenlerle enerjinin değer kaybına uğraması gibi.
Halk arasında yaygın olan bir söylem vardır: Tanrı dermiş ki, “Sen nasibinin peşinden git ben arkandan gönderirim.” Eğer bu evrende var olmuşsak nasibimiz bizimledir. Mücadele, azim, kendine acımamak, çalışmaktan erinmemek, cesaret ve kendine güven çok ama çok önemli başlıklardır. İstemek, kapıyı çalmaktır. Marifet ise o kapıyı açtırmak ve o kapıyı açık tutmayı başarmaktır.
Öncelikle isteklerimiz için bazı sorular sormalı ve bu soruların cevaplarını aramalıyız.
İstemeli miyiz?
İstemenin bir duygusu, bir aklı, bir gerçekliği var mı?
Bir şeyi neden istemeliyiz?
Kendimize olan güven ve inancımız yeterli mi?
Korku ve kaygılarımız var mı?
İstediğimiz şeyle ne yapacağız?
İstediğimiz şeye hazır mıyız?
Eksiklerimiz neler ve nasıl tamamlamalıyız?
İsteğimiz için bir süre koymalı mıyız?
İsteğimiz şeye kalben inanmalı mıyız?
İstediğimiz şey için sorumluluk alıyor muyuz?
Eylem ve edim ilişkisini işletiyor muyuz?
İsteklerimiz arasında öyle şeyler vardır ki temel ihtiyaçlardır. Olmazsa olmazlardandır. Mesela sağlık en büyük ihtiyaçlarımızdan biridir. Ardından barınmak, ısınmak, yemek içmek gibi ihtiyaçlarımız gelir. Sonra sosyal ihtiyaçlarımız, sonra kendimizi keşfetme ihtiyacımız. Yani zihinsel gelişim ihtiyacımız bunları takip eder.
O halde isterken dahi akıl-duygu dengesine ihtiyaç vardır. Bir şeyi istemek ve onu gerçeğe dönüştürmek için dikkate alacağımız hususlar var, bunları iyi tespit etmeliyiz. Genellikle bir şeyin sonucunun olumlu veya olumsuz olduğunu merak ederiz. İçimizden bir ses evet derken diğeri hayır diyebilir.
Bunu anlamanın en önemli ipucu şudur: Bir şeye karar verirken aklımız evet, sezgisel yönümüz de evet diyorsa o şeyin cevabı evettir. Eğer istediğimiz şeye aklımız evet sezgimiz hayır diyorsa o şeyin sonucu hayırdır. Bir şeye aklımız hayır, sezgimiz de hayır diyorsa o şeyin sonucu hayırdır.
Evrenden istemesini bilmek gerek. Siz neyi neden istediğiniz konusunda eminseniz evren size o cevabı verir. Siz gerekeni yaparsanız evren sizin için gerekeni yapar. Ya olmazsa ya yapamazsam cümlelerine asla yer vermemek gerek. Bu şekilde bir soruyu evrene gönderirseniz, evren size yetersizlik cevabıyla geri döner. Doğru soru “Nasıl yaparım/ nasıl yapabilirim?” şeklinde olmalıdır.
Bundan yirmi beş yıl önce kendim için bir ev dilemiştim. Ve o evi isterken buna çok ihtiyacım olduğu konusunda nettim. Alabileceğim ölçüleri tayin etmiş ve kaç liraya kadar alabileceğimi hangi semtte istediğimi belirlemiştim. Ve bu isteğim tam bir yıl içinde düşündüğüm fiyatta ve yaşamak istediğim semtte karşıma çıkmıştı. İstediğim evi almıştım. Ama bütün bunları isterken zihnim bunun için gereken aklı, duyguyu, tecrübeleri, işletiyordu. Öyle oturduğum yerde istemedim. Emek verdim, çalıştım, koşturdum, yoruldum. Ve en önemlisi bunları yaparken içimdeki evrensel bilginin koduyla yaptığımın da farkında değildim. Günümüzde bu bilgiler bir takım (Çekim Yasası, Access Bars vb.) isimler altında anlatılmaya çalışılıyor.
Şimdi farklı bir örnek verelim; diyelim ki, halim vaktim kıt kanaat geçinmeme yetiyor. Ama ben araba almak istiyorum. Şöyle ayağımı yerden keserek tanıdıklarıma gücümü göstermek istiyorum! Gittim kredi ile bir araba aldım ve kapının önüne çektim. Araba ikinci el ise muhtemelen kullanmaya başladığımda orasından burasından sesler gelecek ve bakım isteyecektir. Kapının önünde park sorunu olabilecek, belki güvenlik sorunu dahi yaşayabileceğim (çalınma riski vs.). Muhakkak trafik sigortası ve kasko yaptırma maliyetiyle karşılaşacağım. Ve benzin masrafı, otoban, köprü geçiş ücretleri, arabanın iç dış temizliği vs. Durup durduğu yerde hep bir gider kapısı. Şimdi bir düşünelim: Bu arabayı ne için aldım? Rahat etmek için mi, yoksa durup durduğum yerde “desinler!” adına bir zorluğu satın mı aldım?
İsterken ne istediğimizi, neden istediğimizi, bu isteğin sorumluluklarını ve bedellerini düşünerek istemeyi ihmal etmemeliyiz.
Mesela şöhret istemek de sorumluluğu ve bedeli ağır istekler arasındadır. Onca kişi tarafından şişirilen o egoyu aşmak kolay bir iş olmasa gerek. İlgiyi hep üzerinde tutma ve onu kaybetmeme duygusu kâbus gibi çöker üzerine. Normal olamaz, normal davranamaz. Toplumun onu koyduğu yerden inemez. İnerse biteceğinden ödü kopar. Bunları düşündükçe insanın istekleri tarafından boğulduğu gerçeği çıkar ortaya. Mesela çok zengin olmak da bunun gibidir.
Sonuçta her ne istiyorsak isteyelim istediğimiz şeyin ne olduğunu, nasıl olduracağımızı, bunun bedel ve ödül ilişkisini, bunlarla ne yapacağımızın farkındalığında istemek daha sağlıklı ve daha gerçekçi istekler arasındadır. Bazen “vazgeçmekte” bir iyilik isteği olabilmektedir.
Nimet Erenler Gülkökü /Pozitif Dergisi
15.08. 2020
Necessary cookies are absolutely essential for the website to function properly. This category only includes cookies that ensures basic functionalities and security features of the website. These cookies do not store any personal information.
Any cookies that may not be particularly necessary for the website to function and is used specifically to collect user personal data via analytics, ads, other embedded contents are termed as non-necessary cookies. It is mandatory to procure user consent prior to running these cookies on your website.