Kadın ruhuyla anlatmak. Klavyemin tuşları bu kez bir Cumhuriyet kadınını hissetmek ve onun ruhuyla gözle görünmeyen elle tutulmayan bir enerji boyutunda bağ kurmak, görünmeyen ruhsal boyutunu hissetmek gayretiyle yazmaktadır. Yirmi birinci yüzyıla damgasını vuran bu güçlü kadın, Muazzez İlmiye Çığ’dır. Yüz dokuz yaşında olan Çığ, gelecek kuşaklara önemli bir rol modeldir. Topluma kazandırdığı bilgiler, taşıdığı insani değerler ve toplumsal iyilik bilinci öne çıkan karakteristik özelliğidir. Ve tabi ki en önemli yönlerinden biri de Sümerolog olmasıdır. Sümer tabletlerini, Sümerceden dilimize çevirdiği tabletler ve bu medeniyete ait bilgilerin gün ışığına çıkmasına aracılık ederek sadece Türkiye’de değil bir Türk kadını olarak ününü ülkemizin dışına taşımıştır.
O doğduğunda babası adını İlmiye koymak istemiş, çünkü çocuklarının ilimle uğraşmasını ve ilimle donanmalarını arzu edermiş. Aslında biz zannederiz ki anne ve babalarımız bizi seçer oysa tam tersidir. Çocuklar, anne babaları seçerek gelir. İlmiye ismini veren babası olsa da “İlmiye” ismini seçen Muazzez İlmiye Çığ’dır! Kim bilir, belki de o, geçmişte de yaşamış bir tanrıçanın yirmi birinci yüzyılda, yeniden bedenlenmiş hâlidir. Belki de tarihin sayfalarına adını yeniden yazdıran kadim ruhlardan bir kadın tanrıçadır. Bilginin ve bilgeliğin temsilcisi, topluma ışık tutan, yol açan, yön bildiren Episteme’sidir. Efes Antik Kenti’ndeki Celsus Kütüphanesi’nin giriş kapısında bütün görkemiyle duran ismiyle ilim ve bilimi temsil eden kadınlardan biri gibidir.
Hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığına inanan biri olarak, yine hayatın işaretler ve izlerle devam ettiği düşüncesiyle Muazzez İlmiye Çığ ile, dolaylı ya da direkt bir iletişimim ve etkileşimim olmuştur. Bu satırlar, hazırlamam için bana ulaşan Maltepe Belediye Başkanı Sn. Ali Kılıç’ın, Muazzez İlmiye Çığ ile ilgili bir yazı yazmam ricasıyla ortaya çıkmıştır. Sn. Ali Kılıç’ın, toplumumuzda yaşayan değerli isimlerin öldükten sonra kıymetlerinin bilinmesinin geç kalan bir takdir olduğunu düşünmesi ve aslında onlar hayattayken verilen değerin önemli olduğu farkındalığıyla şubat ayı dergisi kapağının ve içeriğinin Muazzez İlmiye Çığ’a atfedileceği düşüncesi ile gelişmiştir. Kıymetli Sümeroloğumuz Muazzez İlmiye Çığ, hakkında pek çok röportaj kaleme alınmıştır. Araştırmacı Gazeteci olan Sedef Kabaş, Muazzez İlmiye Çığ’ın biyografisini kitap olarak kaleme almıştır. Yine pek çok televizyon programına konuk olarak kendi yaşam anlayışını, fikirlerini, Sümeroloji’ye katkılarını anlatarak ifade etmiştir. Hakkında pek çok bilgiye hem yazılı ve hem görsel pek çok video üzerinden çeşitli programlar aracılığıyla erişmek mümkündür. Peki, böyle bir yazı teklifi neden bana gelmişti? Bütün bunları hızlı bir şekilde aklımdan geçirirken bir yandan da, Muazzez İlmiye Çığ için farklı ne yazabilirim diye düşündüğümde zihnimde geçmişe doğru bir ‘flashback’ yaptım ve yollarımızın zaman zaman kesiştiği anılara gittim. İşte o zaman, anlatacaklarım olduğunu gördüm. Yaşamımın belli dönemlerinde yollarımızın kesiştiği bu kıymetli isimle paylaştığım anları ve onun aktardığı bilgileri bu yazıda kaleme alacağım.
2006 yılında kendisini CBN Kitap Evine bir söyleşi ve imza gününe davet etmiştim. İlk fiziki karşılaşmamız o tarihte olmuştu. Ama daha önce kendisini, Sümerleri anlatan kitaplarıyla tanımıştım ve kitaplarını ilgiyle okumaktaydım. Çevremizdeki pek çok okuyucuya Muazzez İlmiye Çığ’ın yazmış olduğu eserlerini tavsiye ederek önermekteydik. Bununla da yetinmeyip kendisini bir imza günü ve eğer davetimizi kabul ederse söyleşi düzenleyerek konuk etmeyi planlamıştık. Muazzez İlmiye Çığ’la ilk yakın temasımız o gün gerçekleşmişti. Ona ulaşmak için heyecanlı hissediyordum. Telefona kendisini asiste eden bir hanım bakmıştı. Muazzez İlmiye Çığ’ı kitap evimize söyleşiye davet ettiğimizi belirterek telefonu kapatmıştım. Sonuçta olumlu cevap tarafımıza ulaştı. Gereken duyurularımızı yapıp hazırlıklarımıza başladık. Ona soracak çok sorularımız vardı. Sümerlerin kim olduklarını, nasıl bir uygarlığın sahibi olduklarını ve pek çok ilke imza atan bir medeniyet olarak kamuoyuna yansımayan bilgileri kendisinden alabileceğimiz düşüncesi ve heyecanı içindeydik. Bu yalnızca bizim için değil o gün söyleşiye katılan davetliler için de önemli bir gündü. Atatürk’ün direktifleriyle Sümeroloji’yi okuyan ve Alman Sümerolog Samuel Noah Kramer ile tabletler üzerinden çalışmış ve tüm dünyanın tanıdığı Sümerologumuzla bir araya gelmek, o medeniyeti tanımak ve yakınlaşmak anlamına geliyordu. Sümerler, tanrılarının tasvirlerini yaparken onların insana benzediğini ancak insanüstü yeteneklere sahip olduklarını yazmışlardı. İnsanın geçmiş medeniyetlere ve yeryüzündeki varoluş süreçlerine ilgisi ve merakı her zaman olmuştur. Üç büyük dinden önce yaşayan bu medeniyetin içinde tufan hikayesini, Âdem ile Havva’nın var edilişini, Gılgameş Destanı’nda insanın tekâmül sürecinin ne şekilde anlatıldığını ve bugünkü inanç sisteminin temellerinin Sümer medeniyetinde de var olduğunu görmek. İşte bütün bu bilgiler kolektif bilinçte bir derinlik oluşturuyor ve bazı bilgilerin kapısını aralıyordu. Mesela “Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni” adlı Muazzez İlmiye Çığ’ın yazmış olduğu kitap bu benzerlikleri çok açık ve net bir şekilde ortaya sergiliyordu. Bugün camilerimizde minarenin üstünde yer alan ay sembolünün, Sümerlerin Ay Tanrısı Sin’den geldiğini işaret etmesi gibi.
Evet, o beklenen gün gelmişti ve Muazzez İlmiye Çığ’a söyleşiye gelmesi için bir araç göndermiştik. Kış aylarında olduğumuz için kar vardı ve hava soğuktu. Aracın ısıtma kliması arızalı olduğu için yolda biraz üşüyerek gelmişti. Buna üzüldük tabi ama imkanlarımız bu kadardı. Kitap evimizin kapısından içeriye girdi, tam 95 yaşındaydı. Telefon üzerinden arabada biraz üşüdüğü haberini aldığımız için hemen sıcak içecek söyledik. Başında fötr bir şapka, boynunda inciler, parmaklarında altın yüzük ve yine kolunda altın bilezikler, tırnakları kırmızı ojeli, kırmızı rujlu son derece zarif bir Cumhuriyet kadını olarak tüm zarafetiyle ışıl ışıldı. Onu yuvarlak bir masanın sandalyesine oturttuk. Söyleşi için gelen insanlar, kendisini can kulağıyla dinlemeye hazırdı. Çok sorularımız vardı. Acaba gerçekten tufan hikayesi doğru muydu? Yeryüzünde bir tufan gerçekleşmiş miydi? Âdem ile Havva cennetten kovulmuş muydu? Cennet dedikleri yer neresiydi? Sümerler, tanrılarını nasıl tanımlıyordu? Sümerlerin inanç sistemleri nasıldı? Birdenbire değişen bir uygarlığı değiştiren güç neydi? Ne olmuştu da Sümer medeniyeti bir anda çok farklı bir yönetim şekline, çok farklı bir yaşam anlayışına, çok farklı bir medeniyete sıçrama yapmışlardı. Kimdi bu Sümerler? Nereden gelmişlerdi? Kendilerinin hangi halklara ait olduklarını ifade ediyorlardı?
Sümerler kendilerini tanıtırken bütün her şeyi kendilerine tanrıların öğrettiklerini anlatıyorlarmış. Yeryüzünde gördüğünüz her şeyi tanrılar bize öğretti diyorlarmış. Yazıyı tanrıların öğrettiklerini söylüyorlarmış. Bunun yanında sayıları, astrolojiyi, geometriyi, matematiği, güneş saatini, şehirleşmeyi, kanunları, su bentlerini, çiftçiliği öğrettiklerini söylüyorlarmış.
“Sümerli Ludingirra” Muazzez İlmiye Çığ’ın kurgusal yazdığı ancak Sümerleri anlatan bir kitaptır. Yazar, bu kitabın bir kurgu olduğunu belirtirken içindeki tüm bilgilerin gerçeğe dayalı olduğunu ifade etmektedir.
Yazma fikrinin ne zaman başladığı sorusunu yönelten bir dinleyiciye, Muazzez Hanım şöyle bir yanıt verdi; ‘Aslında benim kitap yazmama sebep olan ve kitap yazabileceğimi düşündürten, o dönemin ismini şimdi vermeyeceğim yazarlarından biri oldu. Eğer, o kitap yazmışsa, ben de bir kitap yazabilirim diye düşündüm ve yazmaya karar verdim’ şeklinde bir açıklama yaptı. İlk kitabının basılması için başvurduğu bilindik yayım evlerinden ret cevabı almıştır. Ancak sonunda tek bir yayınevi (Kaynak Yayınevi) kitabı basacaklarını, hatta eğer yazmaya devam ederse diğer kitaplarını da basabileceklerini belirtmişler. Böylece İlmiye Çığ’ın ilk kitabı ve diğer bütün kitaplarının Kaynak Yayınevi tarafından basılmış olduğunu öğrendik. Saatler ilerliyordu, bu coşkulu, keyifli söyleşinin ardından Muazzez İlmiye Çığ kitaplarını imzaladı ve bu anlamlı gün böylece tamamlandı.
O günkü söyleşide sanki yine de cevapsız kalan sorular oldu. Bazı soruların cevapları muallakta kaldı, bazı konularda da görüşlerini belirtmek istemediğini ifade etti. Çünkü kendisinin bir devlet görevlisi olduğunu ve kişisel görüşlerinin kendisine ait olacağını belirterek sorulara daha açık cevaplar yerine bazılarını yanıtlamayarak bazılarını da yuvarlak cevaplarla karşılamıştı.
Aradan yıllar geçiyordu. Kendisini zaman zaman televizyonlarda izliyordum. Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma (TEMA) Vakfı Kurucu Onursal Başkanı olan Hayrettin Karaca ile bir tv kanalında programlar yapıyordu. Hatta bir seferinde haberlerde kar yağışının olduğu bir günde meclisin önünde Hayrettin Karaca ile birlikte bir bankta protesto gösterisi yaptıklarını izlediğimde ne kadar mücadeleci bir ruha sahip olduğunu bir kez daha izleme fırsatım olmuştu.
Derken yine seneler geçmişti ve yıl 2019’du. Gayanna ekip arkadaşlarımızdan Gülgün Taşbaş bana kadın üzerine Muazzez İlmiye Çığ ile bir program yapmamızın kadın iş birliği açısından çok anlamlı olacağını söyledi. Bu aynı zamanda kuşaklar arası kadın dayanışması anlamına da geliyordu. Bir an zihnimde yine geçmişe gittim, kendisiyle duygu ve düşünce etkileşimi yaşamıştım ‘neden olmasın, olabilir’ dedim. Gülgün Hanım bunun üzerine harekete geçti. Duyumlarımıza göre artık İstanbul’daki evinde yaşamıyordu. Önceleri İstanbul Ataköy’de iki katlı olan evlerden birinde oturuyordu. Kendisini o tarihlerde ziyaret ettiğimde çok sıcak bir ev sahipliği göstermişti. Güler yüzlü, sohbet etmeye gönüllü ve oldukça misafir perverdi. O dönemde ismini şimdi hatırlamadığım bir öğretim görevlisi kadın onu asiste ediyordu. Neyse kaldığımız yerden devam edeyim. Gülgün Hanım, Muazzez İlmiye Çığ’ın, artık Mersin’de kızının yanında yaşadığını söyledi. Ve nihayet kendisine mail yoluyla ulaşıldı. Tarafımıza olumlu geri dönüş cevabı geldi. Aradan çok zaman geçmişti. Öyle ki ben de tam beş kitap yazmıştım. Fakat o tarihlerde konuğumuz olarak davet ettiğimiz kişinin ben olduğumu hatırladığını düşünmüyorum. Çünkü, yüzlerce yere davet edilmiş, binlerce insan ile karşılaşmış birinin hatırlamasını beklemek çok doğru olmazdı. Ama tabi benim için onu unutmak mümkün değildi. Heyecanla, eskiden yapılan söyleşide sanki yarım kalmış olan sorulardan ne varsa tekrar kendisine yöneltmek için bir fırsat doğmuştu. Hazırlıklarımı yapmaya, dersime çalışmaya gayret ettim. O dönem, tam da pandeminin başladığı tarihlerdi. Karantina günleriydi ve sokağa çıkma yasağı vardı.
Açıkçası bu buluşmanın tesadüf olmadığını ve özünde, geçmişin bilgisini, yaşamın bilgeliğini yüklenmiş bir kadınla bir arada olmanın bile şahsıma büyük bir deneyim katacağını düşünüyordum. Tek bir amaç yoktu. Ancak ağırlıklı olarak fenomenal bir hâl olduğunu, kadının görünmeyen gücünün bizi buluşturduğunu ve olması gerektiği için bu fikrin doğduğu inancıyla hazırlık yapıyordum. Zaten Sümerlere dair sormak istediğim kritik birkaç soruyu mutlak sormalıydım diye düşünüyordum. Kararlaştırdığımız gün ve saatte yayını Zoom üzerinden gerçekleştirdik. Bu söyleşiyi dinlemek isteyenler Gayanna Youtube kanalında izleyebilirler. İşte sorduğum o kritik sorulardan biri şöyleydi; Zecharia Sitchin, Sümerlerle ilgili yazmış olduğu kitaplarında Sümerler Tanrılarının Niburu adlı bir gezegenden dünyaya gelerek bugünkü Basra Körfezi olan o dönemlerde ise Aden olarak bilinen yere konuşlandıklarını Lagaş, Ur, Nippur, Eridu, Kiş, Zabalum, Uruk gibi kentlerde Sümer medeniyetini kurduklarını ve esasında altın madenini toplamak için dünya gezegenine geldiklerini iddia ediyordu. Fakat altın madenlerinde çalışmak onlar için çok yorucuydu. O nedenle Sümer Tanrılar Meclisi bir toplantı yapar. Ve bu ağır maden işçiliğini kendilerinin yapmak istemediklerini ve bunu yapabilecek işçiler yaratmaları gerektiğine karar verirler. Tevrat’ta da geçen “Tanrı insanı kendi suretinde yarattı.” ifadesiyle örtüşen Sümer tabletlerindeki “Benzeyişimize uygun canlıyı bulduk” ifadesiyle örtüştüğünü ve bu canlı üzerinden bir mutasyon gerçekleştirip “Homo Sapiens” adında bir tür insan yaratmayı başardıklarını yazmaktadır. Bu konuda sizin düşünceleriniz nedir? Bu iddialara katılıyor musunuz? şeklinde bir açıklamalı soru yönelttiğimde Çığ’ın cevabı aynen şöyle oldu; ‘Kızım bu sorulara sinir oluyorum! Bunlar, doğru iddialar değil!’ şeklinde cevap vererek Zecharia Sitchin’in iddialarını reddettiğini ifade etti.
Ve Sümerlerin tanrılarının Nippur denen bir gezegenden geldiği sorusuna da katılmadığını belirtti.
Kadının, Sümer döneminde haklarını ve yaşamdaki konumunu sorduğumda aldığım cevaplar yaklaşık şöyleydi; kadın erkeklerle aynı haklara sahipti, cinsiyet ayrımcılığı yoktu. Hatta kadının gücü daha fazlaydı diyerek şöyle bir örnek verdi; eğer bir kadın eşinin ihtiyaçlarını karşılayacak durumda değil ise kadının izni olmak şartıyla koca kendisine kinci bir eş alabilirdi. Ancak bu evlilik esnasında birinci kadın kendisine verilen değerde bir kayıp yaşarsa ikinci eşi de yanında götürerek bu evliliği sonlandırabilecek güçteydi. Sümer kanunlarının kadını koruyucu bir yapıda olduğunun altını çizerek aktardı. Ve bizim ülkemizde Atatürk’ün, kadınların önündeki engelleri kaldırdığını, Osmanlı döneminde Arap etkisine giren Türklerin geleneğinde olmayan kadının değerinden uzaklaşması sürecini Atatürk, yeniden Türk kadınına iade edecek şekilde kanunlarla destekleyerek güçlendirmiştir.
Ülkemizin yıldız kadınlarından biri olan Muazzez İlmiye Çığ’a hak ettiği saygıyı ve sevgiyi yaşarken vermek gerektiği inancıyla yazdım. Umut ederim ki bu yazıyı kendisi de okusun.
Nimet Erenler GÜLKÖKÜ-Araştırmacı Yazar / 20.01.2023 – İstasyon Dergi
Necessary cookies are absolutely essential for the website to function properly. This category only includes cookies that ensures basic functionalities and security features of the website. These cookies do not store any personal information.
Any cookies that may not be particularly necessary for the website to function and is used specifically to collect user personal data via analytics, ads, other embedded contents are termed as non-necessary cookies. It is mandatory to procure user consent prior to running these cookies on your website.