Neden? Çünkü nefsini bir türlü doyuramıyor! Çünkü ısrarla yaşamı duyuları üzerinden anlamaktan vazgeçmiyor. Çünkü duyularının ötesinde ve ondan daha önemli bir kavrayışın olduğuna akıl erdiremiyor.
İnsan, dört boyutlu dünyada tek boyutlu düşünerek bir üst bilince sıçrayamaz. Kavrayışını geliştirmek için bulunduğu noktanın muhakkak bir karşıtı olması ve bu karşıtıyla da “dualite”yi oluşturması önemli bir boyut bilgisine ulaşmasını sağlayacaktır.
İşte bu noktada olup bitenlere yönelik düşünceleri “ona göre, bana göre” şeklinde karar vermekten kaçınmak gerekir. Dikkat edilmesi gereken husus; denenmiş, tecrübe edilmiş değerler bütününde ve aklın evrenselliği eşliğinde sağlıklı bir sonuca ulaşabilmektir. Yani bir konuyu kin, nefret, öfke, intikam gibi negatif duygular ile değerlendirmek tek boyutludur. Onun hemen yanına bu negatif duygu ve düşüncelerden arındırılmış bir duygu ve düşüncenin eşliğinde olayları değerlendirme çabamız, duygu ve düşüncelerimizi yapıcı bir davranışa dönüştürmemiz için kaçınılmaz bir şarttır. İşte o zaman dualite işletilmiş olacaktır.
Başkalarının inancı bizim inancımıza ters düşebilir. Ona, bundan dolayı kin ve nefretle bakmamaya özen göstermek insani bir seçimdir. Ancak şu da bir gerçek ki, aklını başkalarının emrine vermiş biri vicdanından da uzaklaşır ve işlediği suçun idrakine varamaz. Ve tek boyutlu bir düşüncenin içinden çıkamaz. Doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayıramaz ama ayırdığını var sayar. Allah için savaştığını düşünerek cennete gideceğini zanneder! Oysa Allah’ın yarattığına zulmettiğini görmez/göremez.
O nedenle hiç birimizin “bu kötüdür, bizden değildir” deme lüksü yoktur aslında. En sevmediğimiz bir lider dahi aslında bizdendir. Nihayette insandır.. Hatasıyla sevabıyla önce bir insandır! O nedenle birilerine kin duyarak kendimize ve ona yardımcı olamayız. O halde geriye şu kalıyor: Ona bakarak negatifin ne olduğunu, insanı nasıl bir cehenneme sürüklediğini görmek!
Şimdi şunu sormak isterim: Diyelim ki, bütün dünyayı size versinler -ki bu pratikte mümkün değil ama bir an öyle varsayalım. Eğer huzur içinde bir nefes dahi alamıyorsanız, ölüm her an ensenizde kol geziyorsa, etrafınızdaki insanların hangisinin gerçek dost olup olmadığını dahi kestiremiyorsanız, hala o dünyayı ister miydiniz?
Bu yol; doğruluğun, dürüstlüğün, kardeşliğin, paylaşımın, ahlakın, vicdanın, saygının, itibarın, şefkatin, onurun, erdemin yolu olmalı. Bu yol böyle olmalı ki, değerler yükselsin, insanlık yücelsin ve insan kendine layık olanı yaşayabilsin.
İnsanın korkması gereken tek şey içinde büyüttüğü düşmanıdır. Onu da fark etmeden kendisi var eder! Sığınacağı tek dostu ise evrensel bilincidir..
İnsan; gökyüzünün maviliğini, güneşin ışıklarını, toprağın bereketini gördüğü, suyun şırıltısını duyduğu müddetçe hiçbir şeyden korkmamalıdır!
Nimet Erenler Gülkökü
Sosyolog - Yazar
Necessary cookies are absolutely essential for the website to function properly. This category only includes cookies that ensures basic functionalities and security features of the website. These cookies do not store any personal information.
Any cookies that may not be particularly necessary for the website to function and is used specifically to collect user personal data via analytics, ads, other embedded contents are termed as non-necessary cookies. It is mandatory to procure user consent prior to running these cookies on your website.