Bir Umuttur Her Yeni Gün

Bir Umuttur Her Yeni Gün

Bir Umuttur Her Yeni Gün

Global anlamda dünya üzerinde yer alan birçok ülke ve halkları her gün; terör, ekonomik çöküş, doğal afet gibi felaketlerle karşı karşıya.. Yine yaşananlara bakılırsa, insan eliyle adım adım sürüklenilen bu felaketlerden hepimiz payımıza düşeni yaşayacağız gibi görünmektedir. Hani, Mayaların 2012 yılında yaşanacağını söyledikleri şu kıyamet var ya; her şeyi bir anda yerle bir etmedi belki, ama bir felakete doğru sürüklendiğimizi inkâr etmek de mümkün değil!

Dünya İnsanı Gerçekten Büyük Bir Sınavdan Geçiyor ve Kendi Elleriyle Her Gün Bu Sona Hızlı Adımlarla Yaklaşıyor

Neden? Çünkü nefsini bir türlü doyuramıyor! Çünkü ısrarla yaşamı duyuları üzerinden anlamaktan vazgeçmiyor. Çünkü duyularının ötesinde ve ondan daha önemli bir kavrayışın olduğuna akıl erdiremiyor.

Ve en kötüsü de aklını hep başkalarının emrine emanet ediyor.

İnsan, dört boyutlu dünyada tek boyutlu düşünerek bir üst bilince sıçrayamaz. Kavrayışını geliştirmek için bulunduğu noktanın muhakkak bir karşıtı olması ve bu karşıtıyla da “dualite”yi oluşturması önemli bir boyut bilgisine ulaşmasını sağlayacaktır.

Olayları değerlendirirken kendi duygu ve düşüncemize göre mi, sakladığımız bir kin, nefret, öfkeyle mi, yoksa hakikaten olayın nedenlerini kendi gerçekliğinde mi değerlendiriyoruz?

İşte bu noktada olup bitenlere yönelik düşünceleri “ona göre, bana göre” şeklinde karar vermekten kaçınmak gerekir. Dikkat edilmesi gereken husus; denenmiş, tecrübe edilmiş değerler bütününde ve aklın evrenselliği eşliğinde sağlıklı bir sonuca ulaşabilmektir. Yani bir konuyu kin, nefret, öfke, intikam gibi negatif duygular ile değerlendirmek tek boyutludur. Onun hemen yanına bu negatif duygu ve düşüncelerden arındırılmış bir duygu ve düşüncenin eşliğinde olayları değerlendirme çabamız, duygu ve düşüncelerimizi yapıcı bir davranışa dönüştürmemiz için kaçınılmaz bir şarttır. İşte o zaman dualite işletilmiş olacaktır.

Başkalarının inancı bizim inancımıza ters düşebilir. Ona, bundan dolayı kin ve nefretle bakmamaya özen göstermek insani bir seçimdir. Ancak şu da bir gerçek ki, aklını başkalarının emrine vermiş biri vicdanından da uzaklaşır ve işlediği suçun idrakine varamaz.  Ve tek boyutlu bir düşüncenin içinden çıkamaz. Doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayıramaz ama ayırdığını var sayar.  Allah için savaştığını düşünerek cennete gideceğini zanneder! Oysa Allah’ın yarattığına zulmettiğini görmez/göremez.

Toplumların da Kaderi Vardır!

O nedenle hiç birimizin “bu kötüdür, bizden değildir” deme lüksü yoktur aslında. En sevmediğimiz bir lider dahi aslında bizdendir. Nihayette insandır.. Hatasıyla sevabıyla önce bir insandır! O nedenle birilerine kin duyarak kendimize ve ona yardımcı olamayız. O halde geriye şu kalıyor: Ona bakarak negatifin ne olduğunu, insanı nasıl bir cehenneme sürüklediğini görmek!

Şimdi şunu sormak isterim: Diyelim ki, bütün dünyayı size versinler -ki bu pratikte mümkün değil ama bir an öyle varsayalım. Eğer huzur içinde bir nefes dahi alamıyorsanız, ölüm her an ensenizde kol geziyorsa, etrafınızdaki insanların hangisinin gerçek dost olup olmadığını dahi kestiremiyorsanız, hala o dünyayı ister miydiniz?

Her Zorluğun İçinde Uygun Olan Yolu Bulmalı, Yolda Olmalı ve Aklı Mutlaka Rehber Almalı İnsan

Bu yol; doğruluğun, dürüstlüğün, kardeşliğin, paylaşımın, ahlakın, vicdanın, saygının, itibarın, şefkatin, onurun, erdemin yolu olmalı. Bu yol böyle olmalı ki, değerler yükselsin, insanlık yücelsin ve insan kendine layık olanı yaşayabilsin.

İnsanın korkması gereken tek şey içinde büyüttüğü düşmanıdır. Onu da fark etmeden kendisi var eder! Sığınacağı tek dostu ise evrensel bilincidir..

İnsan; gökyüzünün maviliğini, güneşin ışıklarını, toprağın bereketini gördüğü, suyun şırıltısını duyduğu müddetçe hiçbir şeyden korkmamalıdır!

Nimet Erenler Gülkökü
Sosyolog - Yazar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir