Bir kişi bu dünyada bir misafir olduğunu ve gerçek geliş amacının bilincini oluşturabilirse, bu süreçler onun yapması gerekenler için doğru hareket etmesine olanak sağlar. Çünkü geride bıraktıkları sadece yaşama kattıklarıdır. Kendisi için söyletebildikleri ruhsal şuuruna katabildiği gerçekliğidir.
Her nefis ölümü tadacaktır.
Bu sorunun cevabı nereden baktığımıza bağlıdır;
Ölüm; ruh ve bedenin ayrışması sonucu, maddenin ve ruhun ait oldukları yere dönmeleri anlamındadır. Maddesel ve süptil olan bu ayrışma bir son olmasa gerek. Şayet evren yasaları birbiriyle ilişkili devam ediyorsa ve her şey bir nedensellik prensibiyle işliyorsa; ölüm bir hâlden diğer bir hâle geçişin “oluşum halidir”.
Anladığımız şekildeki ölüm, her ne kadar bir son gibi görünse de; toprağa karışan ve ölen(!) kişiden geriye kalan beden toprakta yeniden hayat bulmaktadır. Gövdesi ile toprağa bağlı her canlı tüm elementer yapısıyla geldiği yere, toprağa dönmektedir. Ve orada yeni oluşumlar ve dönüşümlerle yaşam bulmaktadır. Öz, töz ve cevheri ne ise onu koruyarak ayrışmaktadır.
Ölüler diyarı, öte âlem, öteki dünya, ruhlar salonu, ahiret, spatyum gibi terimler ve kavramlar, süptil enerjinin yaşam bulduğu boyutları işaret etmektedir. Yine de ölülerin ikametgâhı şurasıdır demek bizi zorlamaktadır.
Ölen bir kişi şayet bir daha bedenlenirse, aynı beden üzerinden gelmesi mümkün görünmemektedir. Çünkü evrende teklik yasası işlemektedir. Teklik yasası ile benzerlik durumu karıştırılmamalıdır. O halde ölüm dediğimiz şey; sadece “o hâle” ait olan tekliğin sona ermesi anlamına gelebilir mi?
Belki de bin yıllardan beri “Aşağısı nasılsa yukarısı öyledir.” ifadesi, hep bu ilişkiyi kurmak için söylenmiştir.
Şamanlar ölümü; ruhun “uçmak”a varması ve bir vuslat olarak tanımlamışlardır.
Mısır hyerogliflerinde, ölünün üzerinde bir kuş tasvir edilmektedir. Bu kuş ölenin ruhunun göklere çekileceğini ve ruhun ait olduğu yere gideceğini işaret etmektedir. Bu kuşun adı “ba”dır. Ba’nın iletişim gücü ölünün anımsadıklarından gelmektedir. Yaşantısının toplamıdır ve temsil ettiği kişinin her şeyini ayrıntılarıyla bilmektedir. Bu noktada “Ba” dünyasal bilincin ruhsal bilince taşınmasını işaret etmektedir.
Ölerek bu âlemden geldiği yere göç eden ruh, yaşamakta olan yakınlarının duyu merkezleri üzerinden dayanılmaz bir kayıp ve bir yok oluş olarak algılanır. Ölenin anıları canlandıkça, ona bir daha yakın olamayacağı gerçekliği acısını körüklemektedir. Artık bu acı giderek ölene değil, kendi kaybından kaynaklanan acıya dönüşmektedir. Onsuz geçireceği günlerine yanacaktır. Bu duyuların isyanından başka bir şey değildir. Ölene bu acıyı yansıtmak büyük bir sıkıntıdır. Oysa ölen için gereken şey, onu özgür bırakmak ve uğurlamaktır. Bu olayı yaşamımızda şu örnek üzerine açıklayalım: Bazen rüyada birine sesimizi duyurmak isteriz de bir türlü o sesi çıkaramaz, dolayısıyla duyuramayız. Sesi bir türlü duyuramamak bize tarifi zor bir sıkıntı yaşatır. En sonunda kan, ter içinde uyandığımızda bunun bir rüya olduğunu anlarız. Fakat uyansak da geçirdiğimiz bu süreç bizi son derece etkilemiş ve bu etki bir süreliğine de olsa devam etmektedir.
Baba, oğul ve kutsal ruh üçlemesinde; ruhun ata babadan, oğul üzerinden silsile yoluyla devamlılığını sembolize eder. Bu döngüde ruh ölümsüzlüğünü kanıtlarken, yeni bedenlerde yaşam bulur ve tekâmülüne devam eder. Bize göre bakıldığında ise, o artık başkalaşmıştır.
Ruh dünyaya gelmeye karar verdiği gibi ölüm zamanına da karar verebilir. Ölüm bilinci yaşam içinde ne kadar anlaşılırsa, yaşamla orantılı olarak o derecede anlam bulur.
Örneğin; bir kişi bu dünyada bir misafir olduğunu ve gerçek geliş amacının bilincini oluşturabilirse, bu süreçler onun yapması gerekenler için doğru hareket etmesine olanak sağlar. Çünkü geride bıraktıkları sadece yaşama kattıklarıdır. Kendisi için söyletebildikleri ruhsal şuuruna katabildiği gerçekliğidir.
Hayat; doğup, büyüyüp, erginleşip, olgunlaşıp (üreyip), yaşlanarak ölmekle biten sürece verilen isimdir. Yaşam ise bu sürece katabildiğimiz anlamdır.
Her birimiz bu dünyada misafir olduğumuz gerçeği ile vakti geldiğinde gidecek birer yolcuyuz. Fâni olan bu dünyada ölümsüz olan ruhtur.
Ölümsüzlüğün sırrı belki de aslolan ruhu bilmekte saklıdır.
Bir sonraki ayda yeni bir başlıkta buluşmak dileğiyle…
Nimet Erenler Gülkökü
Necessary cookies are absolutely essential for the website to function properly. This category only includes cookies that ensures basic functionalities and security features of the website. These cookies do not store any personal information.
Any cookies that may not be particularly necessary for the website to function and is used specifically to collect user personal data via analytics, ads, other embedded contents are termed as non-necessary cookies. It is mandatory to procure user consent prior to running these cookies on your website.