İndigo Dergisi | 29 Haziran 2014
Uzmanların “Empati” kelimesine yükledikleri anlama göre iletişimde oluşan sorunların çözümünde önemli bir bakış açısı olduğu yönündedir.
Bu açıklamalara göre empati; kişinin olayları değerlendirirken, kendisini karşısındakinin yerine koyarak değerlendirmesi olarak tanımlanır. Ancak bu tanımın ne kadar sağlıklı bir bakış açısını içerdiği tartışmaya açıktır.
Gelin şimdi kendimizi karşımızdakinin yerine koyarak olayları değerlendirelim: Karşımızdaki kişi; yaşadıklarından hiçbir şekilde memnun olmayan, sürekli başkalarını eleştiren, kendinde kusur aramak yerine diğerlerini suçlayan biri olsun. Şimdi bu duruma kendinizi onun yerine koyarak bakınız. Karşınızdaki kişinin yaşadıkları, birikimi, sosyal ve kültürel altyapısı, kavrayışı sizinkinden farklı bir bakış açısına sahip olsun. Onun penceresinden bakmak ve onun gibi düşünmek ne kadar mümkün ve doğru olabilir? Eğer empati anlayışını yukarıdaki tanım üzerinden sürdürürsek ihtimaldir ki, karşınızdakini bir süre dinledikten sonra ona hak verip onun gibi düşünmeye başlarsınız. Karşınızdakinin ne düşündüğünü anlamak için kendinizi onun yerine koymak yerine, dışarıdan bakarak onun ne düşündüğünü anlamaya çalışmak farklı bir açıdan bakmanıza yardımcı olacaktır. Aslında önemli olan da bu bakış açısını kurabilmektir. Ancak o zaman onun karşınızdakinin ne düşündüğünü anlamanız mümkün olabilir. Oysa tavsiye edilen empatide kişinin kendisini onun yerine koyması, konuyu bu şekilde çözmeye çalışması, o sorunun çözülmesine yeterli olmayacak, tersine o sorunun ertelenmesine ve gecikmesine sebep olacaktır.
Sağlıklı bir etkileşimin kurulabilmesi için sempati ve antipati üzerinde de durmak gerekir. Bu iki kelimenin ortak yönü “Pathos”tur. Grekçe’den gelen bu kelimenin anlamı şu şekilde açıklanır: Duygulandırma yeteneği, acı çekmek, hissetmek, dayanmak, duyular, cefa veya sefa, sabır anlamına gelir. Antipati; bir duygunun karşısında olmak anlamını içerir. Sempati ise; aynı duygunun içinde olmak anlamındadır.
Bizim dışımızda bizimle ilişkili olan herhangi bir öznenin ya da nesnenin, bizde yarattığı olumlu duyguları sempatik duygular olarak algılarız. Duygularımızı harekete geçiren durumlar, bedenimizde serotonin, dopamin vb. mutluluk kimyasallarının salgılanmasına sebep olur. Buradan sevimli, sıcak, cana yakın gibi duygulara ulaşırız. Örneğin ilk kez gördüğümüz bir kişiyle kurduğumuz ilişki, hem bizim hem de karşımızdaki kişinin genel karakteristik özellikleri olmak üzere o ana özgü davranışları sonucunda oluşan duyguların hoşumuza gitmesi, ilgimizi çekmesi sempatiyi uyandırır. Ancak nedense oldukça coşkulu başlayan ilişki, kısa süre sonra tersine dönmeye hatta ilişki rahatsızlık vermeye başlar ve hemen yerini antipatiye bırakır! Burada görünmeyen ya da dikkate alınmayan, her iki tarafın beklentilerinin karşılanmamasından doğan etkidir.
Görüldüğü gibi duyu merkezine dayanan bu etkileşim gereken sağduyu ile olgunlaşmadığında, ilişki bir süre sonra karşı duyuya geçerek antipatiye dönüşür. Altında yatan nedenlerin başında gelen bu farkındasızlık duygunun negatif ve ya pozitif olmasına ortam hazırlar. Sempati ve antipatinin ortak özelliği, ikisinin de duyulara bağlı hareket etmesidir.
Temelinde her şekilde ihtiyaçlara yöneliktir. Sonuçta ben merkezli olan bu iki farklı duygu hali ihtiyaçlara bağlı değişkenlik gösterir. Ne zaman hangisinin ağır basarak öne çıkacağı belli değildir.
Aynı şeylere farklı zamanlarda farklı tepkiler verilmesinin anlaşılmaması da bu duygu değişikliklerine bağlıdır. Yaptığınız güzellikler göreviniz olurken, en ufak bir eksikliğinizde sizi düşmanı olarak görebilir.
Bedeni üzerinden Dünya’yla/maddeyle olan ilişkisinde duyuları üzerinden seçim yapma önceliğindedir. O nedenle yaşamsal istekleri önde gelmektedir. Elbette bu yaşamsal ihtiyaçlar maddesel planın bir gerekliliğidir. Ancak bu gereklilik kendi yaşamsal ihtiyaçlarının başkasından daha önde olmasını gerektirmez. Kendi varlığına tanıdığı hakkı diğer canlıların varlığına da tanıma sorumluluğunu unutmaması gerekmektedir.
İlle de bir empatiden bahsedeceksek olursak empati; diğer bir kişinin duygularını dıştan fark edebilme, karşısındakinin davranışlarının anlam ve önemini sezebilmektir.
Sempatik ya da antipatik davranışlarımızın nedenlerini bilmek bizi empatiye doğru götürür. Sempatik veya antipatik duygularımızın dışında değerlendirebildiğimiz farklı bir bilince ise sağduyu ile ulaşmak mümkündür. Sağduyu; akla uygun yargılar verme yeteneği, akl-ı selîm, hiss-i selîm. Doğru ile yanlışı birbirinden ayırma ve doğru yargılama gücüdür. Dolayısıyla sağduyuda bence, bana göre, sence, sana göresi yoktur, “olması gereken” vardır. O halde kendimizi başkasının yerine koyarak olayları değerlendirmemiz doğru bir bakış açısına taşımaya yeterli değildir.
Sağduyu, kişilerin ve olayların dışında, beynin sağ yarım küresiyle değerlendirme yetisinin işletilmesiyle devreye giren evrensel bir bilinç halidir.
Sağduyu en az üç zamanlıdır. Geçmiş, şimdi ve geleceği barındırır. Sağduyuda ne sempatideki pozitiflik ne antipatideki negatiflik ne de empatideki duygudaşlık yoktur. Sağduyu hepsini kapsar fakat tek başına bir taraf değildir.
Duygularımızın davranış üzerinden yansımalarının tek bir yönde olmadığından emin olmamız önemlidir. Görmek istediğimiz şekilde mi, yoksa olduğu gibi mi bakmakta olduğumuzun cevabından emin olmak durumundayız. Aksi halde empatinin empozesi sorunların giderilmesinde yeterli olmayacaktır.
Sonuçta tek yönlü bir bakış açısın dışında olan “sağduyu” sorunların üstesinden gelmemize olanak sağlayacaktır.
Sosyolog - Zen Eğitmeni - Yazar
Nimet Erenler Gülkökü
Necessary cookies are absolutely essential for the website to function properly. This category only includes cookies that ensures basic functionalities and security features of the website. These cookies do not store any personal information.
Any cookies that may not be particularly necessary for the website to function and is used specifically to collect user personal data via analytics, ads, other embedded contents are termed as non-necessary cookies. It is mandatory to procure user consent prior to running these cookies on your website.